suretiyle içtihatla varılan hükümlere arka çıkıyor. Gerçekte fıkıh adı altında toplanan İslam hukuku hükümlerini dinden olan ve olmayan diye bir ayırıma tabi tutsak, kıyas, istihsan, mesal-i mürsele ve gibi re’ye dayalı içtihadi hükümleri dinden olmayanlar başlığı altında toplasak ve bunu “Dini Allah’a has kılmak”(32) için yapsak, fıkhın hükümlerinin yarısını değil belki çok daha fazlasını atmak gerekecektir. İslam fikir aleminde, İmam-ı Rabbaninin temsil ettiği görüşe karşı duranlar, yani içtihatla ortaya konacak hükümlerin dinden olmayacağını dine ilave olacağını savunanlar da mevcuttu. Daha hicri birinci yüzyıl sonlarında yaşamış olan ve hadis ekolüne mensup olan tabiun büyüklerinden Şa’bî şöyle diyor: “ Bunlar sana Resulullah’ın ashabından ne rivayet ettilerse al, fakat kendi reyleriyle söylediklerini fırlatıp at…” Şa’bî şöyle de söylüyor: “Kıyas yaptınız mı helalı haram, haramı helal yaptınız demektir”(33) Demek ki içtihadî hükümlerin dinden sayılıp sayılmama meselesi, fıkıh ve hadis ekolüne mensup alimler tarafından hicri birinci yüzyıldan bu tarafa tartışılagelen bir mesele olmuştur.
Fakat zaman içinde içtihat erbabının görüşleri ağır basmış ve muhaddislerin içtihada karşı çıkan görüşleri itibardan düşmüştür.
 32 98 Beyine Suresi 5. ayet  33 İbni Kuteybe, Te’vilü Muhtelif-il Hadis. Çeviren: Hayri Kırbbaşoğlu. Sahife: 133
92
92 |