Rahman ve Rahim olan Allah adıyla.
İslam dünyasında Sunî olsun Şiî olsun fıkhı mezhep-lerin söz sahibi büyük alimleri, “Hüküm ancak Allah”ındır.” Ayet-i Kerimesinden hareketle insanların hüküm tesis edemeyeceğini, beşeri münasebetleri düzenleyen bütün esasların ve kaidelerin Allah’ın iradesini yansıtması gerektiğini iddia ediyorlar.
Bu alimlerden bir kısmı, muamelat sahasındaki bütün hükümlerin, ibadet sahasında olduğu gibi Kur’an-ı Kerim ve onunla aynı değerde olan Peygamberimiz(as)ın Sünnetinde aranması gerektiğini söylüyorlar. Eğer aradığımız hükmü veya örneği bu ikisinde bulamazsak o zaman ancak Sahabenin fetvaları ve uygulamalarına bakabiliriz diyorlar. İçtihat edip yeni hükümler ve kurallar ortaya koyan kimseleri Allah adına konuşmakla suçluyorlar.
Alimlerden diğer bir kısmı ise nasların sınırlı, hukuki ihtiyaçların sınırsız olduğu gerçeğinden hareketle, içtihat etmenin gerekliliğine işaret ediyor ve kullandıkları içtihat yöntemlerinin naslara uygun hükümler tesis edebileceğini ileri sürerek içtihat etmede bir mahzur görmüyorlar.
Bu kitap, beşeri münasebetler sahasındaki hükümlerin yani kanun ve kuralların (naslarla belirlenenler hariç) ilahi kaynaklı olması gerektiği hususundaki yerleşik görüşü tartışmak ve ayrıca içtihat yoluyla ortaya konan ciltler dolusu mevzuatın dinden ve dine uygun olup olmadığını değerlendirmek istemektedir.
Din konusunda yerleşik görüşlere ters düşen bir şey söylemenin güçlüğünü biliyorum ve tahmin ediyorum ki: İmam Şafiî’nin “İlim konusunda görüşlerini açıklayan öyle
5
5 |