alimlerin bir araya gelmeleri, bir meseleyi tartışarak bir noktada uzlaşmaları şeklinde tezahür etmiyor. Zaten buna imkan da yok. Yalnız ilk halifeler, sahabeyi toplayıp onlarla istişare eder ve son kararı da kendileri verirlerdi. Biz, sahabelerin veya tabiun alimlerinin kendi aralarında bir meselede ittifak ettiklerini ancak bir nesil veya asır geçtikten sonra öğrenebiliyoruz.
Yukarıda, muamelat sahası ile ilgili olarak verdiğimiz örneklerde görüldüğü gibi icma’nın oluşmasında bazı durumlarda siyasî otoritenin etkisi gözden kaçmıyor. İcma’ya temel teşkil eden alimlerin fetvalarına gelince, bu alimler de ya nassların analizinden veya yorumundan hareket ediyorlar. Alimlerin Re’yleri ile temellenen veya siyasi otoretinin etkisiyle yürürlükte kalan hükümlerin, yani bu tür icma’nın, dinde delil olarak kabul edilmesi, üzerinde önemle durulması gereken bir husustur. Çünkü bir şeyin dinden olması, neticede vahye dayanması demektir veya dinî olan bir meselenin nassa uygunluğu veya benzerliği söz konusu olmalıdır. İcma’nın hukuk sahasında bir delil olarak kullanılması ayrı, onunla bir ibadet kaidesi ihdas edilmesi, bir haram tesis edilmesi ayrı bir şeydir.
İcma’ denilen delilin yanlış kullanımı ile ilgili başka bir sorun da ilmihal kitaplarında çokça kullanıldığı şekilde Kitap ve Sünnet ile sabit olan bir şeyin, ayrıca icma’ ile de sabit olduğunu söylemektir. Öğle namazının dört rekat olduğu, icma’ ile sabittir demek gibi.
Aslında öğle namazının dört rekat olduğu icma’ ile değil mütevatir sünnet ile sabit olan bir husustur. Sübutu kat’i bir nass karşısında alimlerin ittifak etmiş olmalarının ayrıca ne ehem-miyeti olabilir. Eğer burada salt dinî bir meselede, nassın yorumu konusunda oluşan bir uzlaşmadan bahsedi-
68
68 |