kendi re’yimle içtihat ederim, hüküm vermekten geri durmam dedi. Şüphesiz ki, bu sözüyle kendi re’yinin Kitap ve Sünnetle aynı değerde olduğunu söylemiyor, bilhassa dinden olan ile dinden olmayanı birbirinden ayırmayı hedefliyordu.
İbadet sahasında, esas olan nasslardır. Nass yoksa, nassa uygunluk aramak konunun özelliğinden kaynaklanan bir husustur. Kıyas zanni bir çözüm önerse de nassa uygunluğu temin eden bir yöntemdir. Yalnız netice zanni olduğu için, ibadetler sahasında çok az baş vurulması gereken bir yöntem olmalıdır. Kıyasın çok az kullanılması gerektiğini söyleyen alimlerin görüşleri ile örtüşüyoruz. Diğer yanda nassların belirlemediği bir alanda kıyasla yeni hükümler tesis etmek, nassın kutsallığını kıyasla ortaya konan hükme yansıtmak demektir. Böyle yapmakla kutsal olmayanı kutsallaştırmak gibi bir yanlışa düşmüş olmuyor muyuz?
İSTİHSAN, MASLAHAT, SEDD-İ ZERAİ
Toplumun ihtiyacı olan kanunların tamamı Kitap ve Sünnette belirlenmiş değildir. Toplumlar geliştikçe ve sosyal olayların niteliği değiştikçe kanun koyma ihtiyacı artmaktadır. Dinimiz Kitap ve Sünnetin rehberliği ile tamamlanmıştır; lakin beşeri münasebetler alanında yeni kanunlar koyma ihtiyacı - buna fıkıh literatüründe hüküm denmektedir- her zaman olmuş ve olacaktır. Bu amaçla fıkıh alimleri kıyastan başka istihsan, sedd-i zerai ve maslahat gibi yöntemler geliştirmişlerdir. Bu yöntemler akla ve onun uygun görüşüne dayandığı için de bu yöntemleri çokça kullananlara re’yciler denmiştir.
84
84 |