namazı kılmayı emretmemiş olmakla birlikte kılanları da menetmemiştir. Seferde iken Cuma namazı kılmamış, ayrıca Peygamberimiz (as) devrinde Medine şehrinin diğer mahallelerinde ve çevre köylerde Cuma namazı kılındığına dair bir bilgi de bizlere ulaşmamıştır. Yine buralarda Cuma namazının kılınmasını yasaklayan bir hüküm de hadis kitaplarında yer almamıştır.
Şimdi yukarıda Cuma namazı hakkında verilen malumattan sonra sorulması gereken soru şudur: Köylerde Cuma namazı kılınır mı? Kılınırsa kabul olunur mu?
Yukarıda yer alan birinci ve ikinci örnekler bunun kadar dinden olan konular değildi. Çünkü birincide nassla belirlenmiş bir husus yoktu, ikicide ise beşeri münasebetlerle ilgili bir konu ele alınmıştı. Üçüncü örnekte ise ibadet alanına ait salt dinî bir konuda bir çözüm istenmektedir.
İmdi bu meselenin çözümü için yapacağımız akıl yürütmeler ne kadar dinin emri gibi telakki edilebilir? Bizim akıl yürütmelerle, kıyasla, istihsanla salt dinî bir konuda hüküm tesis etmemiz dine uygun olur mu? Diyelim ki Hanefi alimlerinin yaptığı gibi bir çözüme ulaştık, dedik ki: Köyde Cuma namazı kılarız; kabul olunamayacağı şüphesine karşı bir de öğle namazını eda ederiz. Bu çözüm neyi ifade eder? Bu çözüm bizi sonsuza kadar bağlayan, kutsal, değişmez bir hüküm karakteri kazanır mı? Bu çözümün, nassla sabit olan hükümler karşısında değeri nedir?
Nasıl oluyor da sonuçta insan olan bu müçtehit imamlar, bir suyun dini açıdan pis olup olmadığına, ma-i müstamelin pis mi temiz mi, temizleyici mi olduğuna karar versin ve bu karar ibadetlerimizin sahih olup olmadığını belirlesin. Bir ticari sözleşmenin şartlarına ilavelerde bulunsun ve bütün bunlar dinden birer hüküm gibi
10
10 |