İslam alimleri fıkhın alanını oldukça geniş tutuyor kıyas olsun istihsan veya maslahat cinsinden bir re’yle olsun ortaya konan fetvaları, çözümleri ve kuralları dinden saymak gibi bir tutum benimsiyorlardı. Din yalnızca iman ve ibadet sahasını içine almakla kalmıyor, medeni hukukun bütün konularını, idari teşkilatlanmayı, ticari münasebetlerin her türlüsünü, ceza hukukunu, muhakeme usullerini, ferdi hayatın bütün veçhelerini de içine alıyordu. Mezheplerin kurucuları, ferdi veya toplumsal, insan ve toplum hayatının bütün teferruatıyla dine göre düzenlenmesi gerektiğini ileri sürüyorlardı.(43)
Fıkıh alimleri, dini karakterli bir dünya görüşü gereği olarak, bütün hukuki konuları kutsal olan şeriatın kapsamı içine almış, dinden olanla dinden olmayanı bir ayırıma tabi tutma-mıştır. Aslında kutsal ve değişmez kaide-lerle ilgili olmayan bir sahaya kutsallık kazandırılmış, ayrıca içtihat meselesinde de bir donukluğa ve durgunluğa sebep olunmuştur. Bu donukluğun aşılması, her şeyden önce dinden olanla dinden olmayanın açıkça ayırt edilmesine bağlıdır.
Biz yukarıda dinden olan hükümlerin nelerden ibaret olduğunu ve onların özelliklerini birkaç madde halinde belirtmiştik. Allah’ın emir ve yasaklarının tamamı ile Peygamberinin din olarak söyledikleri ve tatbik ettikleri
 43 Bu bölümün baş tarafında yer alan Salahattin Polat ve Muhammet Ebu Zehra’nın tespitlerine bakınız. Ayrıca İslam Ansiklopedisinde İslam’da hukuk başlığı altında konuyu inceleyen Ali Bardakoğlu’nun aşağıdaki ifadesi de bu görüşü destekler niteliktedir. Bu konudaki görüşleri özetleyen yazar şöyle diyor: “İslam alimlerinin (teşrî alanında) re’y ve içtihatlarıyla ortaya koydukları görüşlerin de ilahî iradenin açılımı, keşfi diye algılanması bu anlayışın bir uzantısıdır.”
110
110 |