Peygamberimiz(as)den rivayet edilen “Cuma günü yıkanmak her baliğ olana vacibdir”(8) hadisinde geçen vacip kelimesini lügat anlamında değerlendirmemişlerdir. Bunlar yıkanmanın emredilmiş değil de tavsiye edilmiş bir davranış olduğuna kail olmuşlardır. Muhakkak ki Hanefilerin bu konuda başka delilleri vardır. Bu delillerden biri, bu emrin ilan edilmemiş bir davranış olması gelir. Bu ilan edilmiş bir emir olsaydı bütün sahabeleri bağlar ve onlar vasıtasıyla süregelen bir uygulama tarzında müçtehitlere intikal eder ve mütevatir bir haber niteliği kazanırdı.
Hanefilerin vacip dediği bazı ibadetlere diğer bazı mezheplerin sünnet dediğini de hatırlamalıyız. Örneğin bayram namazının Hanefilerce vacip olmasına karşılık Şafii alimlerince sünnet kabul edilmesi gibi. Bunlar da sünnetin ve vacibin tarifinden kaynaklanan farklılıklar olarak düşünülebilir.
Gerçekte farzın, haramın ve vacibin yukarıda verilen tarifleri , eskilerin “Hadd-i Tam” dediği cinsten noksansız tarifler midir? Yine eskilerin dediği gibi efradını cami ve ağyarını mani tarifler mi bunlar. Bu tariflerden hareketle biz, Farz ve Haram kavramlarının içine neyi koyacağımızı ve neyi koymayacağımızı açık ve kesin olarak bilebiliyor muyuz? Bence Hanefilerin farz ve haramı kat’i delillere dayandırmaları, ayrıca vacib ve tahrimen mekruh gibi iki farklı kavram geliştirmeleri doğru bir duruş olmuş, en azından Hanefiler, kendi içinde tarife uygun davranarak tutarlı bir tavır sergilemişlerdir. Anlamları belirli terimlerle düşünülmezse kesin olmayan delillerde olduğu gibi
 8 Müslim: Kitab’l Cuma
23
23 |