kanunlara ihtiyaç duyulmaktadır. Yeni hukuki ihtiyaçlar bilhassa büyük değişimlerin olduğu dönemlerde kendini daha şiddetle hissettirmiştir. Peygamberimizden sonra gelen ilk üç asır bunun örnekleriyle doludur. İslam hukukunun 19. yüzyılda gerçekleşen büyük sanayi devrimine ve ona eşlik eden toplumsal değişime ayak uyduramamasının temelinde ise ilk asırlarda re’ye dayalı olarak ortaya konan tüm hukuki hükümlerin kutsallaştırılması yatmaktadır.
Fıkhın konusunun sadece ibadetler ve muamelatla sınırlı olmadığı, daha hicri birinci yüzyılda bile alanının oldukça geniş olduğu, bir fıkıh kitabı veya fıkıh bablarına göre düzenlenen hadis kitaplarının incelenmesi ile kolayca anlaşılabilir. Örneğin, Maliki Mezhebinin kurucusu İmam Malik’in fıkıh bablarına göre tanzim edilmiş hadis kitabı - buna fıkıh kitabı diyenler de var - şu ana başlıklardan teşekkül etmektedir: Taharet, namaz, oruç, zekat, hac, cihat, kurban, hayvan kesme, av, feraiz, nikah, talak, süt emme, alışveriş, ortaklıklar, arazi kiralama, yargılama, vasiyet, köleler ve cariyeler, içkiler, diyetler, kader, güzel ahlak, giyim kuşam, Hz. Peygamberin nitelikleri, rüya, nazar, saç sakal, selam, bey’at, konuşma, sadakaya teşvik, ilimler kitabı ve Peygamberimizin isimleri.
Görüldüğü gibi fıkıh, Allah’a kulluk etmenin yanında, insanlar arasındaki hukuki ve ticari münasebetleri, ayrıca adaba dair konuları da içine alarak oldukça geniş bir alana yayılmaktadır. Aslında din bilginleri, dini daha geniş biralana yayarak her eylemin ve her olayın din açısından venasslara dayalı bir izahı olabileceğini iddia ederler. Her şeye
123
123 |