Yasama yetkisi konusunda başka bir imkan da şura kavramıdır. İslam dünyasındaki yeni arayışlar, şura diye bir müessesenin varlığını gündeme getirdi ise de gerçekte bu bir danışma meclisi niteliğinde mütalaa edilmiştir. Çünkü “Müminlerin işleri aralarında şura iledir”42/38 Ayet-i Kerimesi dar anlamında müminlerin birbirlerine danışarak iş yaptıklarını ifade etmekten daha fazla bir şey içermemekte, daha çok günümüzün bakanlar kurulu çalışmalarını andıran bir mahiyet taşımaktadır. Dolayısıyla yürütme görevi ile ilgili bir esastır. Oysa yukarıda zikredilen adil ve uzman kişilerden kurulu heyeti, hükümet etmekten bağımsız, kural koyan bir kurul olarak düşünebiliriz.
Şura’nın yasama konusunda yetkili olmasına karşı çıkışın temelinde, yasa ile dinî hükmün aynı anlama gelmiş olması yatmaktadır. Oysa dinle ilgili kurallar koyma gibi bir iddiası olmayan bir meclisin yukarıda çeşitli vesilelerle söylediğimiz gibi, karşı çıkılacak bir yönü bulunmamalıdır.
Ayrıca “Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” 3/104 Ayet-i Kerimesi, söz sahibi bir topluluğa, belki de yetkili bir organın gerekliliğine işaret etmektedir.
Eskilerin içtihat yapabilmek için belirledikleri şartların ağırlığı neredeyse kişilerin tek başlarına içtihat yapabilmesini imkansız hale getirmiştir. İçtihat yapmaktan maksat neticede insanların yararına ve iyiliğine olan bir takım kuralların konulmasıdır. Bu kuralları koymayı dinin her alanında bilgi sahibi olup, ilimde bağımsız olan kişilere
156
156 |