İstihsanla varılan çözümler, dinden sayıldığı içindir ki, suların temizliği, helanın adabı v.s. gibi konular hala mezheplerin kuruluş safhasındaki fetvalara dayalı olarak ilmihal kitaplarında yerini korumaktadır. Fetvalar bilindiği gibi bir tek kişinin takdiri ve teklifidir. Sular konusunda fetva veren fakih de naslar konusunda uzman ama, sular konusunda uzman olmayan biri. Nassın bulunmadığı konuda işin uzmanına danışmak, suların temizliğinden anlayan kişilere baş vurmak gerekmez mi? İstihsan metodu da bunu gerektirdiği halde. Dün bu mesele belki de fakihlere sorulan soruların karşılığı olarak bir hal şekline bağlanıyor, halkı tatmin edecek en uygun çözüm olarak sunuluyordu. Belki de çözüm üreten fakihin dinle ilgili bir hüküm koymak gibi bir niyeti de yoktu.
Bu gün suların temizliği ve temizleyiciliği konusunda görüş bildirecek ve karar verebilecek uzman kişi ve kuruluşlar mevcuttur. Bunlar temizlik konusunda daha uygun ve pratik çözümler üretebilir ve bizlere tavsiye edebilirler. Bunların temiz dediği su ile yıkanmak ve abdest almak, insanların iyiliğine, sağlığına ve Allah’ın rızasına daha uygun düşmez mi? Dinle ilgili meseleleri din bilginlerinden sormamız gerektiği gibi, kuyuların temizlenmesi ve hangi suların temiz olduğu meselesini de istihsan metodu gereği ehlinden sormamız gerekmez mi? Bütün bu gerçeklere rağmen suların temizliği ve temizleyiciliği konusundaki çözümleri hala fakihlerin şahsi görüşlerine dayalı olarak yazılan ilmihal kitaplarından öğreniyor ve bunu dinî bir gereklilik sayıyoruz.
İmam-ı Rabbani, “Ebu Hanife’nin içtihatlarını re’y diye reddedenler dinin yarısını atmış olurlar”(31) demek
 31 İmam-ı Rabbani, Mektubat-ı Rabbani. 368. mektup.
91
91 |