A-FARZ VE HARAM KAVRAMLARI ÜZERİNE
Farz, vacip, sünnet. mekruh ve bunun gibi dinî kavramların tarihi gelişimi üzerine esaslı bir çalışmanın yapılması, çok önemli bilimsel bir ihtiyacı karşılayacaktır. Bizim tahminimiz bu kavramların İslamiyet’in başlangıcından itibaren şekillen-meye başladıkları ve hicrî birinci yüzyılın sonlarına doğru da bu günkü manalarını kazandıkları noktasındadır. Bu terimlerin anlamları üzerine biraz yoğunlaşınca, müçtehit imamların bu konuda bir uzlaşma içinde olduklarını söylemek mümkün değildir. Yükümlülüğümüzün derecesini ifade eden bu kavramların kapsamı konusunda birbirinden farklı görüşler vardır.
Aslında farz ve haram kavramları üzerinde fazla bir ihtilaf olmaması gerekiyor. Çünkü farz deyince yerine getirilmesi, haram deyince de kaçınılması zorunlu olan fiillerden bahsediyoruz. Bunlar ayrıca dinden olduğunda asla şüphe etmediğimiz hükümlerdir. Zorunluluk ancak sağlam bir delille olur ve sağlam delilin olduğu yerde ise ihtilaflar ortadan kalkar. Mezhepler arasındaki ihtilaflar işte bu noktadan sonra başlamaktadır. Hanefi fıkıh alimlerinin kabul ettiği tariflere göre, ‘hem sübutu hem de manaya delaleti kat’i bir delille sabit olan fiillere farz veya haram denmektedir.’ Bu duruma göre, bir fiile farz veya haram denebilmesi için ancak Kur’an-ı Kerim veya mütevatir sünnetle sabit olması gerekir. Hanefi fakihlerin mütevatir olmayan hadisleri farz ve haram için delil kabul etmemelerinin temelinde, onların sübutu kat’i delillerden olmamaları gelmektedir. Bu da onların yaptıkları tarifle uyum içinde olduklarını gösterir. Buna karşılık Hanefî fakihler, mütevatir olmayan ama sahih
20
20 |