berimizin sünneti aynı değerde idi. Delil olmak bakımından ikisi arasında hiçbir fark gözetilmezdi. Sahabeler namazın farz olduğunu Kur’an-ı Kerimden, öğle namazının dört rekat olduğunu da Peygamberimizin uygulamalarından öğre-niyordu. Abdest alırken ayakların topuklarla beraber yıkanmasının gerektiği, çocukların oruçla yükümlü olmadığı gibi ibadetle ilgili konularda Peygamberimizin talimatlarına aynen uyuluyordu. Haberin güvenilir olması halinde, sünnetin din sahasında kat’i delil olacağı hususunda bu gün de her hangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.
O halde hadislerin dinde delil olmasıyla ilgili ikinci sorun, Peygamberimiz (as)la ilgili haberlerin gerçekte Peygamberimize ait olup olmadıkları meselesinde düğüm-lenmektedir.
Peygamberimizin sözlerinden ve onun uygu-lamalarından olduğuna dair ileri sürülen haberler, İslam bilginleri tarafından rivayetin sahih veya zayıf olması yönünden sıkı bir takibe ve tasnife tabi tutulmuştur. Neticede Peygamberimize isnat edilen haberlerin bir kısmına mütevatir, bir kısmına haber-i vahit ve bir kısmına da zayıf hadis denmiştir. Günümüze ulaşan hadis kitaplarında, Peygamberimize ait olduğu şüpheli, muhtemelen uydurma olan hadisler de vardır. Bazı alimler, birbiriyle ve Kur’an-ı Kerimin ayetleriyle çeliştiği, Peygamberimizin hayatıyla ilgili tarihi gerçeklere uymadığı, gelecekten haber verdiği halde zamanı gelince o hadisenin belirtildiği şekilde vuku bulmadığı gibi nedenlerle bazı hadislerin uydurma olduğunu söyleyenler olmuştur. Hicri 3. yüzyılda yaşayan hadis alimlerinden İbni Kuteybe, Hadislerin savunması adlı eserinde bunların yüzden biraz fazlasını tevil cihetine gitmiştir ki,
51
51 |