nass bulunmadığına dikkat edelim. Bu şartlar konulurken EbuHanife, ticari tecrübelerine ve olayın tabiatından kaynaklanan zaruretlere dayanıyor, niza’yı önlemeyi amaçlıyordu.
Fıkıh ve hadis kaynaklarının bildirdiğine göre Peygamberimiz (as) Medine’ye geldiği zaman selem suretiyle alım satımı yasaklamayı düşünüyor; değerini peşin verip, gelecek senenin mahsulünü satın alma işinde riba tehlikesi yanında bir aldatma ve aldanma sorunu görüyordu. Neticede Peygamberimiz, selem suretiyle alış verişin Medinelilerin yararına olduğunu görerek buna izin verdi. Aldanma ve aldatmayı asgariye düşürmek için de şartlarını belirledi. O dönemde bu iki şart amacın gerçekleşmesi için yeterli idi. Zaman geçip de selem suretiyle alış verişte yeni durumlar ortaya çıkınca ‘olayların niteliğinin değişmesiyle hükümlerin niteliğinin değişmesi’ esasına binaen Ebu Hanife, bu şartlara ilavede bulundu. Öyle anlaşılıyor ki Peygamberimiz bu konuda içtihatta bulunmuş, koyduğu kuralları da olayın mahiyetinden çıkarmıştır. Ebu Hanife de istihsan yoluyla ve tecrübelerine dayanarak bir neticeye varmıştır. Şimdi biz, Peygamberimizin koyduğu şartlara dinden desek bile Ebu Hanife’nin koyduğu şartlara dinin şartları diyebilir miyiz? Dinin şartları diyemezsek dine uygun şartlar dememiz mümkün mü? Çünkü bir şeyin dine uygun olması için onun nassa kıyas edilmesi ve benzetilmesi gerekmez mi? Belki de Ebu Hanife’nin koyduğu şartlara dine aykırı olmayan şartlar demek daha uygundur. Dine aykırı olmayan bu tür hükümlerin de bir kutsallığı ve dokunulmazlığı olmamalıdır. Bu durumda konunun gerektirmesi halinde amacın tam gerçekleşmesi için başka şartlar da konabilir.
109
109 |