karar alma durumunda olan Emevî ve Abbasî halifelerine tanımamışlardı.
Fıkıh alimlerinin Allah’tan başka kimseye teşri hakkı tanımamalarına, kendi içtihatlarının da ancak bir yorumlama olduğunu iddia etmelerine rağmen, yinede nass bulunmayan konular da hukuki düzenlemeler yaptıkları görülmektedir. Bunlardan yukarıda bahsetmiştik. Bunlar gibi, hukuki düzenlemeyi gerektiren başka konuların da zamanla ortaya çıkabileceği aşikârdır. Kitap ve Sünnetin belirleyici olmadığı bu alanlarda kim tarafından yapılırsa yapılsın gerçek-leştirilecek hukuki düzenlemelerin dinden sayılıp sayılmayacağını kavramak zor değildir.
Diğer yanda bazı Ayet-i Kerimeler mücmeldir. Konuyu teferruatıyla kurallara bağlamamıştır. Allah, emrin fer’i meselelere tatbikini Peygamberimize ve zamanla oluşacak şartlara göre insanlara bırakmıştır.
Örneğin, Allah, Kur’a-ı Keriminde bir devlet şekli önermemiş, zekatın kimlerden, hangi mallardan ve ne miktar alınacağını belirtmemiş, her suç için ayrı ayrı cezalar koymamış, kısasın uygulanmadığı yerde verilecek diyetin miktarını tayın etmemiştir. İktisadı hayatla ilgili emirleri de mücmel olarak vazetmiştir.
Zamanla oluşacak şartlara tabi olarak değişebilecek ölçüler ve kurallar koymamak, Cenab-ı Hakkın gaybı ve her şeyi bilen ilim sıfatının bir neticesidir. Geleceğin farklı olacağını, değişen şartlara göre yeni ölçüler gerekeceğini bilen Cenab-ı Hak, bir Kur’an mucizesi olarak bunların
151
151 |