oruç tutmuş ve hacca gitmiştir. İşte sevap umarak gönüllü ve fazlalıktan yaptığımız bu tür ibadetlere sünnet, tatavvu’, nafile, müstahab gibi adlar verilmişse de bunlardan biri üzerinde karar kılınamamıştır. Hanefi alimleri ve tahminime göre Türkçe konuşanlar bu tür ibadetler için genellikle sünnet tabirini daha uygun bulmuşlar ve bunu kendilerine göre tarif etmişlerdir. Başka mezheplere mensup alimlerin de kendilerine göre tarifleri bulunmaktadır.
Hanefi fıkıh alimleri sünneti ikiye ayırmışlardır: Sünnet-i Müekkede ve Sünnet-i Gayrı Müekkede. Sünnet-i Müekkede kavramı, Peygamber Efendimizin çoğunlukla devam ettiği ve çok az terk ettiği ibadetler, Sünnet-i Gayrı-ı Müekkede ise Peygamberimizin ibadet maksadıyla ile bazen yaptığı uygulamalar olarak tarif edilmiştir.(9 )
Sünnetleri yerine getirenler sevap kazanır. Sünnet denilen ibadetlerin terkinde günah yoktur.
Dikkat edilirse bu tarifte aşağıdaki hususların öne çıktığını görmekteyiz:
a)Buradaki Sünnet terimi ibadetle ilgili bir terimdir.
b)İkinci olarak bu ibadetlerin bir örneği Peygam-berimizde bulunmaktadır.
c)Üçüncü olarak bu ibadetlere Peygamberimizin az veya çok devam etmesidir. Peygamberimizin farz olan Ramazan orucu dışında çokça oruç tutması gibi.
Buradaki sünnet teriminin ibadetle ilgili olması ve bu ibadetin Peygamberimiz(as)in hayatında örneğinin bulunması, yukarıdaki tarifin temelini oluşturur.
 9  Ömer Nasuhi Bilmen. Büyük İslam İlmihali
25
25 |