başladılar. Kıldan elbiseler giyen ve örme kalkanlar ve mızraklarla silahlı bulunan Makronlar, ırmağın karşı kıyısına ve tam geçit yerinde bekliyorlar, birbirlerine seslenerek cesaret veriyorlar ve taş atıyorlardı. Fakat attıkları
taşlar kimseye isabet etmeden ve kimseye zarar vermeden suya düşüyordu.
Helen ordusunda bulunan bir Makron askerinin tercümanlık etmesi ile
Helenlerle Makronlar anlaşmaya vardılar. Birbirlerine zarar vermeyeceklerine dair dostluk yemini ettiler. Makronlar Helenler’e ve Helenler de Makronlar’a karşılıklı birer mızrak verdiler. “Bu anlaşmadan sonra, Makronlar Helenler’in arasına karıştılar ve onlarla birlikte ağaçları devirerek yol açmak suretiyle ırmağı geçmelerine yardım ettiler. Ellerinden geldiği kadar bir Pazar kurarak yiyecek işinde de kolaylık gösterdiler ve üç gün birlikte giderek onları ta Kholhların sınırına kadar götürdüler. Burada yüksek bir dağ vardı.Kolkhlar bunun üstünde mevzi almışlardı.” Helenler Kolkhlarla savaşmak zorunda kaldılar. Helenler 8600 kişiyi savaş düzenine sokarak tepeyi aldılar ve Kolkhlar dağıldılar.
“Helenler dağa çıktılar ve bol bol yiyecek bulunan bir çok köylerde ko-nakladılar. Burada en tuhaflarına giden şey şu oldu: Bir çok arı kovanlarına rastgelindi. Bunların ballarından yiyen askerler kendilerinden geçtiler; kusma ve sürgüne uğradılar, içlerinden hiç birinin ayakta durabilecek hali kalmadı. Bu baldan az yiyenler deli gibi oluyorlardı. Hatta birkaç kişi de öldü. Sanki bir yenilgiye uğramış gibi, yerlerde insanlar serilip yatıyordu. Büyük bir korku hüküm sürüyordu. Fakat ertesi gün hiç ölen olmadı. Has-talar da hemen hemen balı yediklerinin aynı saatte kendilerine geldiler. İki üç gün sonra da tıpkı bir zehirlenmeden kurtulmuş gibi ayağa kalktılar.”
Buradan sonra yedi pasank yol giderek Trapezus dolaylarında denize vardılar. Burası Sinope’nin kolonisi olan bir Helen şehriydi. Pontus Eukseinos (Karadeniz) ve Kolkhlar memleketinde kulumuştu. Helenler burada Kolkhların köylerinde otuz gün dinlendiler. Buradan Kolkhlar’ın memleketini yağmaladılar. Trepezuslular onlara yiyecek sattılar. Onları şehre aldılar, sığır, un, ve şarap gibi hediyeler verdiler. Komşularla, özel-likle ovada oturan kolkhlarla dostluk kurmaları için aracılıkta bulundular. Bunlardan da dostluk hediyesi olarak sığırlar geldi.” Diyerek, Ksenofon, bu çetin yolculuğun Trabzon’a varış macerasını noktalamış olur.
Onbinlerin Trabzon’a varışları M.Ö. 400 yılının şubat ayına rastlamıştı. Karduk’ların memleketinden Ekim ayında hareket eden Helen’ler soğuk, kar, açlık ve düşmanlarla savaşarak dost bir memleket saydıkları Trabzon’a gelince kurbanlar kesmişlerdi. Burada bir miktar kendi dillerini konuşan Yunanlı buldukları da tahmin edilebilir. Bu anlatılanlardan anlıyoruz ki
9
9 |