Seyyahımız, izin belgelerini Tuzcuoğlu isyanından sonra Rize'ye mütesellim olarak görevlendirilen Çanoğlu adlı yöneticiye gönderdi. Rize mütesellimi, can güvenliklerini bahane göstererek seyahat heyetinin dağlara çıkmasını uygun görmüyordu. Aslında, bu yabancıların casusluğundan kuşkulandığı için böyle davranıyordu. Nihayet izin verildi ve 28 Temmuz'da dağ seyahati başladı. Koch, seyahatinin başlangıcında Rize'yi güzel bir şekilde tasvir eder. Bu tasvirlerden birkaç cümleyi aşağıya alıyorum : "Rize'de bahçelere özen gösterilir, tüm sahilde, hiçbir yerde, böylesine güzel meyve ağaçları görmedim. Armut, erik, kiraz, fındık ağaçları birbirinin yerini alır ve bakımlıdır. Düzensiz büyüme ve bakımsız yer yoktur." "Tek tek evler ve ahırlar, mısır tarlaları ve yeşillikler arasında yer alır." "Çok ender olarak Asya kentlerinde gördüğüm biçimde büyülü Rize'de çoğu caddenin taş kaplanmış olduğunu gördüm." "Atlarımız çok iyi idi ve biz başlangıçta, sevimli meyve bahçeleri arasından aşağısı taş, üstü tahta evlerin arasından geçip yükseklere doğru çıktık."
Eskiden Rize'den Salaha'ya gitmek için Atmeydanı - Dağbaşı yolu takip ediliyordu. Seyyahımız da bu yolu takip ederek Salaha'ya inecek ve buradan Çağrankaya'ya tırmanacaktı. "Rize'de tüccarlar ketenlerini ağartıp beyazlatmak için buradaki Salaha köyünden yararlanıyorlardı. Büyük mesafeler bunlarla (Kasar evleri ile) kaplı idi. Rize keteni tüm doğuda geniş bir alanda biliniyordu ve bu isimde İstanbul'da bile diğer türlerden daha yüksek bir fiyata satılıyordu." "Sonunda vadi genişledi ve Anbarlık köyü serpiştirilmiş evleri ile yayılıyordu." ... "Muhteşem bir ceviz ağacının altında yayıldık ve hemen köy yöneticisi, burada muhtar deniyor, bizim açlığımızı gidermek için geldi. Bize sunulan yiyecekler, mısır püresi (muhlama olmalı), bal ve tereyağı ile hazırlanmış bulamaç, mısır ekmeği, peynir ve ayran." Çağrankaya'ya vardığımızda "Orada bir grup gence rastladık. Onlar tam yaz, hayvanlarını zengin bir yaylada otlatmışlardı. Gençlerden birisi bir tür kaval, diğeri bir tür ney, diğeri de tahta torba çalıyordu ve diğerleri çevrede dans ediyordu. Tüm dans edenler eleleydi." ... "Bize dans adının 'horon' olduğu söylendi." ... "Yaklaştığımızda adamlarımız tüfeklerini ateşlediler, aynı şeyi yapmak için birkaç genç filintalarına koştular." En yükseklere çıkmak için buradan hareket eden gezi heyeti, Çağrankaya yaylasından 350 metre kadar yükseklikte olan Demirdağı'na doğru hareket ettiler. Aynı gün Demirdağı'ndan üç saatlik mesafedeki Cimil köyüne, derebeyi Süleyman Ağanın evine vardılar. Kumbasaroğlu Süleyman Ağa,
138
138 |