I  II  III  IV  V  VI  VII  VIII  IX  X  XI  XII  1  2  3  4  5  6  7  8  9  10  11  12  13  14  15  16  17  18  19  20  21  22  23  24  25  26  27  28  29  30  31  32  33  34  35  36  37  38  39  40  41  42  43  44  45  46  47  48  49  50  51  52  53  54  55  56  57  58  59  60  61  62  63  64  65  66  67  68  69  70  71  72  73  74  75  76  77  78  79  80  81  82  83  84  85  86  87  88  89  90  91  92  93  94  95  96  97  98  99  100  101  102  103  104  105  106  107  108  109  110  111  112  113  114  115  116  117  118  119  120  121  122  123  124  125  126  127  128  129  130  131  132  133  134  135  136  137  138  139  140  141  142  143  144  145  146  147  148  149  150  151  152  153  154  155  156  157  158  159  160  161  162  163  164  165  166  167  168  169  170  171  172  173  174  175  176  177  178  179  180  181  182  183  184  185  186  187  188  189  190  191  192  193  194  195  196  197  198  199  200  201  202  203  204  205  206  207  208  209  210  211  212  213  214  215  216  217  218  219  220  221  222  223  224  225  226  227  228  229  230  231  232  233  234  235  236  237  238  239  240  241  242  243  244  245  246  247  248  249  250  251  252  253  254  255  256  257  258  259  260  261  262  263  264  265  266  267  268  269  270  271  272  273  274  275  276  277  278  279  280  281  282  283  284  285  286  287  288  289  290  291  292  293  294  295  296  297  298  299 



   Kazalarda bulunması gereken memuriyetler sancak merkezlerinde de vardı. Örneğin; Konya şehrinin üç ayrı yerinde üç ayrı şehir naibi görev yapıyordu. Yani büyük bir şehir olan Konya'nın değişik üç ayrı semtinde ayrı mahkemeler kurulmuştu.
Bu açıklamalardan hareketle kazaların en başında bulunan yöneticinin kim olduğunu açıkça çıkaramıyoruz. Bütün bu görevlilerin en üstünde bulunan görevli kimdi? Daha sonraki dönemlerde muhassıl, müsellim veya daha çok kullanılan tabiri ile mütesellim denilen yöneticilerle karşılaşıyoruz. Mütesellimin görevi vergileri toplamak, devletin kendisinden istediği bazı görevleri yerine getirmekti.
Nahiyeler : Aslında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde "nahiye" adı altında bir idari birimden bahsetmek doğru değildir. Irak gibi bir memlekete nahiye dendiği gibi, birkaç köyden oluşan küçük bir bölgeye de nahiye dendiğini daha önce belirtmiştik. 16. yüzyılda Of bir kaza, Sürmene ise Trabzon Merkez kazasına bağlı bir nahiye idi. O dönemde nahiye denilen bu mıntıkalara bir zaim bir de serasker görevlendirilirdi. Bazen nüfusu az, geliri düşük olan bazı kazalara da kadı gönderilmez buralar birer zaim tarafından yönetilirdi. İlk dönemlerde Hemşin kazası ile Atina kazası birer zaim tarafından idare ediliyordu. Bugünkü anlamıyla ilk nahiye teşkilatları 1867 yılında kurulmuştu.
Köyler : Türkiye'de köylere tüzel kişilik tanınması 1924 yılında çıkarılan köy kanunu ile olmuştur. Osmanlılarda "Karye" tabir edilen yerleşim yerleri vardı. Karye; bazen köy, bazen de birkaç köyün bir arada bulunduğu genişçe bir alanı ifade ederdi. 17. yüzyıl başlarında Salaha karyesinin 13, Uma karyesinin 9, Mapavri karyesinin 6 yerleşim yeri vardı. Eskiden insanların yaşamadığı bazı bölgelere de karye dendiği olurdu.
Köylerin bir yöneticisi yoktu. Önceleri köyleri köyün ihtiyarları yönetirdi. Daha sonraları köyün yöneticisine muhtar denildi. Hristiyan köylerdeki muhtarlara ise "Kocabaş" veya "Milletbaşı" deniyordu.
17. yüzyıldan başlayarak kazaların, nahiyelerin ve karyelerin yerel derebeylerin eline geçmekte olduğunu görüyoruz. 19. yüzyıl başlarında Cimil Beyi Kumbasar oğlu Süleyman Ağa, Zuga Beyi de yerel beylerden Halit Ağa idi.
Eskiden "Mahalle" tabiri de vardı. Şehir merkezleri ve yakın çevresindeki yerleşim yerleri için kullanılır bir tabirdi. 17. yüzyıl başlarında Nefs-i Rize'de 4, Emare karyesinde 8 mahalle mevcuttu.

  

  

  

  103

  

 


103
Önceki                  Sonraki