87
O halde kaderimiz değişmeyen özelliklerimiz ise değişen ve öğrenme ile kazanılan özelliklerimiz kaderimizde yazılı değildir. Diğer canlıların öğrenme ile kazanılan özellikleri de. Ama öğrenme kapasitemiz ve yetimiz, Allah tarafından belirlenmiştir. Bu belirleme, ister Lehv-i Mahfuz’da yazılmış olsun ister anne karnında iken ruhumuza kazınmış bulunsun neticede bu özellikler bizim kaderimizdir.
İnsanın hür, akıllı ve neticede sorumlu bir canlı olması, onun türsel kaderi ise bu onun sorumluluk gerektiren davranışlarının önceden belirlenmediğini gösterir. Levh-i Mahfuz’la ilgili Kur’an ayetlerinde insan davranışlarının önceden belirlendiğini gösteren bir ifade mevcut değildir. Zaten böyle bir ifade veya bu konuda manası açık bir ayet olsaydı kaderle ilgili bir tartışma da olmazdı. Neticede biz, kader üzerine yorumlar yapıyor sonra da bu yorumlar üzerinden tartışıyoruz. Bizim görüşlerimizin aksi istikametinde görüş ileri sürenler de bu konu ile ilgili ayetleri kendi anlayışları yönünde yorumluyor, bu doğrultuda deliller üretiyorlar. Muhammet İkbal’in söylediği gibi: “İnsan yarattığı felsefenin içinde öylesine dolaşıp kaldı ki bu güne dek zarar ve kâr hesabı yapamadı.” ( Musa’nın Vuruşu. Celal Soydan tercümesi.)
Biz burada üç mezhebin görüşlerinden bahsettik, gerçekte bu konularda üç değil, 72 fırka bulunduğunu ve bu 72 fırkanın hangileri olduğunu Hicri 6. yüzyılda yaşamış olan Abdülkadir Geylanî’den öğrendiğimizi yukarıda anlatmıştık.
İnsanın eylemlerinde hür olmasının bir sonucu da, onun arılar gibi aynı türden eylemlerde bulunmaya mecbur olmamasıdır. İnsan düşünür ve farklı eylemler ortaya koyabilir hatta isyan edebilir.
Allah insanı, sahip olduğu yüksek özelliklerle planlamış, düzenlemiş ve yaratmıştır. İnsan kendi kaderini büyük ölçüde bilir. İnsan kendi kaderini bilir demek, insan
87 |