25
görüşlerine de savaş açmaktadır. Bir başka gerçek de şudur: Ehl-i sünnetin kader üzerindeki yorumları da diğer mezhepler gibi devletin dolayısıyla siyasetin desteğini görmüştür.
Bu konuda söylenmesi gereken hususlardan biri de şudur: Konu edindiğimiz mezheplerin, konumuz olan kader meselesinden ayrı olarak daha birçok ana konu veya teferruatta birbirlerinden ayrıldıkları noktalar vardır. Bu farklılıkların inanç sahasında olması, ayrı bir önem arz etmektedir. Kabir azabının olup olmadığı, ahrette Allah’ın görülüp görülmeyeceği, Kur’anın mahluk olup olmadığı gibi. Bir de imamet meselesi vardır.
Kaderiyye veya Mu’tezileyi tanımaya devam edelim:
Kaderiyyenin, Emeviler tarafından baskı altında tutulması konusunda Maturidî, Mu’tezile âlimlerinin ağzın-dan- ki, bu görüş diğer kaynaklarca da desteklenmektedir- şunları söylemektedir:
“Emevi hanedanı kötü icraatlarını Allah’ın kazasına ve kaderine bağlamak suretiyle milletten gelecek baskılardan kurtulmak istemiş ve bu sebeple kaderciliği (her eylemin önceden belirlenmiş olduğu cebriyyeci görüş) mezhep edinmişti. Ehl-i sünnet, Emevi yöneticilerine bu konuda destek vermiş ve onların kötü icraatlarından kaynaklanan günahlarını Allah’a izafe etmek suretiyle kendilerini aklamaya çalışmışlardır.”
Maturidî; Mu’tezile’nin Ehl-i sünneti işe karıştırmasından dolayı olacak, Mu’tezilenin bütün görüşlerini red babında Peygamberimiz(s.a.s)den rivayet edilen bir Hadise sarılmaktadır. “Ümmetimden iki zümreye şefaatim nasip olmaz: Kaderiyye ve Mürcie” (Bekir Topaloğlu Tercümesi. Sayfa: 406)
Mu’tezile âlimleri ise bu hadisin uydurma olduğunu ileri sürmüşlerdir. Gerçekte ise böyle bir hadisin varlığı, bazı nedenlerden ötürü uydurma bir hadis olarak görülmektedir.
25 |