1  2  3  4  5  6  7  8  9  10  11  12  13  14  15  16  17  18  19  20  21  22  23  24  25  26  27  28  29  30  31  32  33  34  35  36  37  38  39  40  41  42  43  44  45  46  47  48  49  50  51  52  53  54  55  56  57  58  59  60  61  62  63  64  65  66  67  68  69  70  71 



  Kambozlu hala, gelininin sütü kaynatmada geciktiği için sütü kestirdiğini söyleyince Hatice hala, “Benim Fatma’m, tek başına yayığı vurur da yorgunluk duymaz.” diye ilave ediyordu.

  Kambozlu, gelininin uyku çuvalı olduğunu, çocuğunu emzirmeyi bahane edip günde birkaç kez odasına çekildiğini ve sonra da uyuyakaldığını; işlerinde çok ağır ve ayrıca müsrif olduğunu; yağı, sabunu fazla kullandığını, dokuma işlerinde de tembel ve beceriksiz olduğunu bir bir anlatıyor; “O gâvurun kızı nasıl ocağıma bitti?” diyerek yakınıyordu. Hatice hala da bu konuşmaları bahane edip sürekli kızının meziyetlerini sayıp dökmeye çalışıyordu: “Benim Fatma’m muhlamayı öyle yapar ki sofrasına koysan padişah, parmaklarını yer; ekmeği öyle pişirir ki ekmeğin altını üstünden ayıramazsın. Benim Fatma’m ev işlerinde çok beceriklidir, her gün erkenden kalkar avluyu süpürür, benimle ahıra gelir. Benim Fatma’m yoğurdu mayalar, ayranı kaynatır ve minci yapar.

  Benim Fatma’m ipliği öyle eğirir ki kendir ipliğini, tire ipliğinden ayıramazsın, hepsi aynı kalınlıkta olur. Benim Fatma’m keten dokur, çorap örer, yemek pişirir…” Kambozlu hala; Hatice hala, kızını methetsin diye gelinini kötülüyordu sanki.

  Ayşe gelin söze hiç karışmadı. Ağzını açsa zaten yakışık almazdı. Konuşup fikir beyan edebilmek için çoluk çocuğa karışmak, torun torba sahibi olmak gerekiyordu.

  Bu değirmenin avlusunda yapılan konuşmalara “Fosa muhabbeti” denmesi boşuna değildi. Bilhassa gece muhabbetleri çok uzun sürerdi. Ununu öğüten de

  

  8

  

 


8
Önceki                  Sonraki