Gelindiğinde zekât ve sadaka tabirlerinin birbiri yerine kullanılmaya başlandığını gösterir.
Bununla ilgili diğer bir Hadis-i Şerif te şudur:
İbni Abbastan rivayet edilen bir hadise göre: Peygamberimiz Muaz b. Cebel’i Yemen’e vali gönderdiğinde ona şu talimatı veriyor: “Şüphesiz sen Ehl-i Kitap bir topluma varacaksın, onları davet edeceğin ilk şey Allah’a kulluk olacaktır. Eğer Allah’ı tanırlarsa, Allah’ın gece ve gündüz beş vakit namazı kendilerine farz kıldığını bildir. Eğer bunu yaparlarsa, Allah’ın mallarından alınıp fakirlere verilmek üzere zekâtı farz kıldığını kendilerine bildir. Eğer bunu kabul edip itaat ederlerse onlardan zekât al, ama halkın elindeki mallarının en değerlisini almaktan sakın.”
İbni Abbas’tan rivayet edilen bu hadisin bir başka rivayet kanalında zekât değil sadaka tabiri kullanılmıştır. Hadisteki bu bölüm şöyledir: “Zenginlerinden alınıp fakirlerine verilmek üzere malları konusunda Allah’ın sadakayı farz kıldığını kendilerine bildir.”
İlk yazılı fıkıh kaynaklarından biri olan İmam Malik’ın (Ölümü: H. 179) Muvatta adlı eserinde de bu kavram karışıklığının ilk izlerini görmekteyiz. Kitabın Sadakalar kitabı ( Türkçeye çevirenler Zekât kitabı demiş-lerdir) bölümünü incelediğimizde şunları görmekteyiz:
İmam Malik Peygamberimiz (s.a.s)den rivayet edilen haberlerin çoğunluğunda sadaka terimini kullanmaktadır. Sadakalar ister gümüşten, ister hayvandan ister hurmadan alınan öşür olsun bütün bunlar sadaka terimiyle ifade edilmiştir.
Bununla ilgili Hadis rivayetlerinden bazıları şunlardır:
Ebu Said el-Hudri’den: Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
11
11 |