1  2  3  4  5  6  7  8  9  10  11  12  13  14  15  16  17  18  19  20  21  22  23  24  25  26  27  28  29  30  31  32  33  34  35  36  37  38  39  40  41  42  43  44  45  46  47  48  49  50  51  52  53  54  55  56  57  58  59  60  61  62  63  64  65  66  67  68  69  70  71  72  73  74  75  76  77  78  79  80  81  82  83  84  85  86  87  88  89  90  91  92  93  94  95  96  97  98  99  100  101  102  103 



  96

  

  noktaya geliyor ki o noktada susuyor. Burada susalım diyor. Belki de ifadesi imkânsız bir gerçeklik söz konusu.

  Hiç şüphesiz, Mevlana’nın coşkusu, vecd hali de bu anlatımda önemli rol oynuyor.

  Mevlana bir sanatkâr, onda düzenli bir dünya görüşü, akla dayanan anlatımlar aramak boşuna.

  Mevlana aşkla, şevkle dolu bir hayat sürmede ve her an coşkulu yaşamada. Bazen delilik sayılacak sözler söylemede.

  Mevlana’nın aşağıdaki nasihatleri ise insan iradesine sesleniyor.

  “Mecliste var zindan da. Her ikisi de lazım. Meclis ihlas sahibi olana, zindan ham kişiye.”

  “Sabır yolunu kapama, acele etme. Sabret de birkaç gün düşün.”

  “İşi meşveretle yapmak şunun içindir: Meşverette hata ve eğrilik az meydana gelir. … Elbette yirmi kandil bir kandilden daha iyi ışık verir.”

  Aslında tasavvuf ehlinin bu dünya nizamında gördükleri ikilem: İnsana ait fiillerin yaratıcısının Allah olması ve aynı zamanda kulların fiillerinden dolayı sorumlu olması ikilemi, vahdet-i vücut anlayışında başka bir mahiyet kazanıyor. Yalnız Tanrı var da diğer her şey aynadaki bir hayal, ağaçtaki gölge, denizdeki bir köpük ise, yalnız Tanrı varsa, ikilem de yok demektir.

  Siz Tanrıda var olmuşsanız, artık sizin istemeniz, iradeniz söz konusu değil, Tanrının iradesi söz konusu, Siz hep akıl, hep irade olmuşsunuz.

  Gerçekte Mevlana’nın fikirlerini yani içinde yanan ateşi, sözcük denilen kalıplara dökmek, o alevin ateşini söndürmek demektir.

  

  

  

 


96
Önceki                  Sonraki