1  2  3  4  5  6  7  8  9  10  11  12  13  14  15  16  17  18  19  20  21  22  23  24  25  26  27  28  29  30  31  32  33  34  35  36  37  38  39  40  41  42  43  44  45  46  47  48  49  50  51  52  53  54  55  56  57  58  59  60  61  62  63  64  65  66  67  68  69  70  71  72  73  74  75  76  77  78  79  80  81  82  83  84  85  86  87  88  89  90  91  92  93  94  95  96  97  98  99  100  101  102  103 



   11

  

  olsun bunlar hakkındaki görüşleri açıklarken, çoğunlukla Maturidi’nin Kitabü-t- Tevhid adlı eseriyle Hicri 1. yüzyılın sonları ile 2. yüzyılın başlarında yazılmış ve günümüze kadar intikal ettiği söylenen bazı risalelere istinat edeceğiz.

  Maturidî, Cebriyye hakkında şunları söylemektedir:

      “Eylemin gerçekleşmesi için zaruri olan kudreti ve bütün fiilleri Allah’a izafe etmiş ve gerçek anlamıyla kula herhangi bir fiil hakkı tanımamıştır.” (Kitabü-t-Tevhid, Bekir Topaloğlu tercümesi, Sayfa: 408)

  Maturidî’nin ifadesinin anlamı şudur:

      Cebriyyeye göre kudret ve irade sahibi yalnız Allah’tır. Allah ne istese o olur. İnsan irade sahibi değildir. İnsana ait işlerde insanın bir kudreti yoktur. Başka bir deyişle Allah’tan başka fail yoktur, fiil insanlara mecazi olarak nispet edilir.

      Maturidî, Cebriyye’nin görüşlerinin çelişik olduğunu da şu şekilde ifade etmektedir:

  Acaba Allah kullara gerçek manasıyla “Şunu niye yaptınız, şunu neden yapmadınız?” der mi, yoksa O, emredip nehiyde bulunursa gerçekte kendisine mi emredip nehiyde bulunur? Sonra da Allah yasaklamanı gerçekte kendisi işliyor, hem emir veriyor hem de itaat ediyor! Ve nihayet başkasını sorumlu tutup cezalandırıyor veya mükâfata kavuşturuyor. Bununla birlikte O’nu hâkim ve rahim diye de isimlendiri-yoruz. Niteliği rahmet ve hikmetten ibaret bulunan O ulu varlık bundan münezzehtir. …Hatta cebir ilkesince peygamberlerin ve ilahi kitapların da bir anlamı kalmaz, çünkü sonuçta bütün bunlar emir, nehiy, va’d ve vaid (mükafat ve mücazat yoluyla korkutma) yoluyla Allah’a râci olur, başkasına değil. …” (Kitabü-t-Tevhid, Bekir Topaloğlu tercümesi, Sayfa: 409)

  

  

 


11
Önceki                  Sonraki