“düz” denirdi. Genellikle her ailenin dere kenarında bir düzü vardı. Düz olan tarlalar dere kenarında değilse buna “düzleme”, meyilli olan tarlalara da bayır yer anlamında kısaca “bayır” denirdi.)
Hatice halanın mısırı yarılamıştı ki yeni bir müşteri daha değirmene yaklaşıyordu. Kambozlu hala, sırtında sepetiyle değirmeni karşı yakaya bağlayan ağaç köprüyü geçerek değirmene girdi. Sepetini indirirken Ayşe ona yardımcı oldu. Şimdi değirmende dört kişi olmuşlardı. Kambozlu hala Ayşe’yi şöyle bir süzdükten sonra, “Bu gelin köye geleli altı ayı geçti. Galiba karnında hala bir şey yok.” dedi.
Köyün kadınları böyle şeylere dikkat ederlerdi. Kambozlu hala, “Ayşe acaba kısır mı? Kocası askere gider de dönmezse Hasan Çavuşların ocağı söner.” diye düşündü. Ayşe’ye, “Kızım vakit varken ocağın kenarını çocuklarla doldurmaya bak.” dedi. Aronlu gelin Bedriye ise bu konuda şanslıydı, ocağın kenarını çoktan çocuklarla doldurmuştu; doldurmaya da devam ediyordu.
Kambozlu hala konuşmayı ve dedikoduyu çok severdi. Önce kayınpederinin hastalığı yüzünden gece çok az uyuduklarını söyledi. Sonra gelininin de uykuyu çok sevdiğini belirterek oradan gelininin tembelliğine geçti. Hatice hala, Kambozlu halanın her eleştirisine karşı kızının bir iyiliğini ve becerikliliğini öne çıkarıyordu. Kombozlu, gelininin sakarlığından, ineği sağarken gelininin sütü kaç kere döktüğünden bahsederken Hatice hala, “Benim kızım olduğu için söylemiyorum, benim Fatma’m, ahır işlerini tek başına yapar da benim yokluğumda beni aratmaz.” diye karşılık veriyordu.
7
7 |