Eşkıyalar, Hasan Çavuş’un ineğini ahırından alarak kesip yediler de bütün millet ayağa kalktı. Camilerden beddualar edildi ve birkaç gün sonra ineği ahırdan alan eşkıyalardan biri köy yolunda başından vurulmuş olarak ölü bulundu. Soyguncular gurbetten gelenleri soyar soğana çevirirdi. Gurbetten gelenler, eğer gemi gece limana inmişse soygunculardan korunmak için sabahı bekler öyle yola çıkarlardı.
İşte böyle bir ortamda Nahide hala, baba evinde çocuğunu doğurdu ve kaderini yaşamaya başladı. Baba evine gelirken ineğini ve yatağını yanında getirmişti. Kocasından kalan arazisini kısmen kullanıyordu, ekebildiği kadar mısır tarlalarını ekiyor, ekemediği tarlayı eltisi kullanıyordu. Kendi odasını da eltisine bırakmıştı, arazisini işlemek için koca evine geldiğinde eltisinde kalıyordu. Evi ve araziyi kullanma yüzünden eltisiyle hiçbir sorun yaşamadı, eltisinin çocuklarını da kardeşinin çocukları gibi seviyordu.
Bir süre sonra peş peşe Nahide’nin ağabeylerinin şehit olduğu haberleri geldi. Evde kimse gülmüyor ama hayat devam ediyordu; şimdi aç kalmama savaşı veriliyordu. Naylaya daha çok mısır koymak, daha çok inek beslemek, küplere daha çok pekmez, kaplara daha çok turşu doldurmak gerekiyordu. Bütün işler kadınlara kalmıştı, erkeklerin yapması gereken işleri de onlar yapıyordu. Savaşa gitmeyen birkaç yaşlı erkek de gerdel yapmak, aletlere sap takmak, sepet örmek, değirmeni onarmak gibi ustalık isteyen işlerde halka yardımcı oluyordu.
Nahide, bir müddet sonra anne ve babasını da kaybetti. Artık evde daha da hüzünlü ve yalnızdı. İşte
19
19 |