1  2  3  4  5  6  7  8  9  10  11  12  13  14  15  16  17  18  19  20  21  22  23  24  25  26  27  28  29  30  31  32  33  34  35  36  37  38  39  40  41  42  43  44  45  46  47  48  49  50  51  52  53  54  55  56  57  58  59  60  61  62  63  64  65  66  67  68  69  70  71 



  müyordu. Sibel’in yanında aileden biri olmalıydı. Ya dedeleri onunla gidecekti ya da anası. Kızları okurken anne ve babasının İstanbul’da olmaları en doğru çözümdü. Anne babası İstanbul’a gitmezse, o zaman da köyü kapayıp buradaki çocukların başında bulunmaları gerekecekti. Zafer, bu meseleyi bu akşam babasıyla mutlaka görüşmeliydi.

      Hanımına telefon etti. “Bu akşam köye çıkıyoruz, saat altıda hazır olun.” dedi. Çocuklar, okuldan gelince hazırlanıp babalarına haber verdiler. Zafer iki kilo balık alıp eve geldi ve hemen arabaya binip köye doğru yola çıktılar.

  Zafer’in Sibel’den başka ortaokula giden bir oğlu ve ilkokula giden bir kızı daha vardı. Sibel köye giderken başını örtmüştü. Annesinin başı zaten kapalıydı. Sibel, dedesinin yanına başı açık gidemezdi. Bu, çevrenin telkinleriyle kendiliğinden oluşan bir davranış tarzıydı. Garip bir durumdu ama insan kendisinden beklenen rolü oynamak zorundaydı. Aslında kadınların yabancılara karşı örtünmeleri gerekse de burada örtünme, adeta yaşlılara karşı bir saygı ifadesi olarak yerine getiriliyordu.

      Eski nesil yani Sibel’in dedesi ve büyük halaları zaten kızların okula gitmesini istemiyorlardı. Başını örtmek, yüksek tahsil için bir ruhsat oluyordu. Baş örtüsü takan kızlar okula gidebilirdi. Başka şehirlerde okumak isteyen kızların, başlarını örtmeleri halinde kendilerine izin verileceğine dair yaygın bir kanaat bulunuyordu.

      Akşam, Sibel’in üniversite sınavlarına hazırlanması konu edilince Kadir amca, “Bu kızı yabancı

  

  53

  

 


53
Önceki                  Sonraki