Kaptan, bu felçli durumuyla ancak iki sene kadar yaşayabildi. Bir kalp krizi veya bir beyin kanaması sonucu hayatını kaybetti.
Kaptan’ın ölümü sonrası Fadime koca evinde ancak birkaç hafta kalabildi. Dul bir kadının tek başına bu evde kalmasını ailesi istemezdi. Çevre halkı da bunu uygun görmezdi. Fadime, önce babasının evine gitti, sonra da İstanbul’da bulunan kardeşinin yanına.
Kaptan’ın evini ve arazilerini evin kızı olan Hatice kullanıyordu. Zaten arazide hissesi vardı.
Yıllar sonra bir cenaze dolayısıyla Fadime’nin evli olduğu köye gittim. Kaptan’ın evinin önünden geçerken avluda bulunan bir delikanlıya Kaptan’ın evini işaret ederek bu evi kimin kullandığını sordum. Delikanlı, “Biz kullanıyoruz.” dedi.
Delikanlıya, “Ben bu evin gelini Fadime’yi soracaktım.” deyince evin kapısı önünde bulunan bir kadın bana doğru gelerek, “Ağabey sen misin? Her halde beni tanımadın.” dedi. Ben kadının yüzüne bakıp duraklayınca, “Ben Kaptan’ın kız kardeşi Hatice’yim.” dedi. “Evet, tanıdım. Nasılsınız?” dedim. “İyiyim. Fadime abla, Bulgaristan göçmeni bir adamla evlendi, şimdi Adapazarı’nda yaşıyor, çocukları var.” dedi. “Bu evde siz mi kalıyorsunuz?” diye sorduğumda, “Evet biz kalıyoruz. Fadime abla birkaç sene önce gelerek buradaki hissesini bize sattı. Kendisiyle ara sıra görüşüyoruz” diye de ilave etti.
Dönüş yolumu adımlarken bütün bir maziyi zihnimde canlandırdım ve insanoğlunun kendi geleceğini bilme konusunda ne kadar imkânsızlıklar içinde olduğunu teessürle bir daha yaşadım.
30
30 |