Az zaman kalmıştı. Hatice’nin içini bir sıkıntı sardı. Bu saatten sonra ne yapabilirdi. Şaziye’nin komşusu ve arkadaşı olmaktan başka bir günahı yoktu. Meseleyi annesine açmaya karar verdi. Sonradan başına gelecekler neyse şimdiden gelsin diye düşündü.
Hatice’nin annesi kızının bir belaya bulaştığını anlamıştı. O da bütün kızgınlığına rağmen kızını kurtarmanın derdine düştü. Meseleyi Şaziye’nin annesine açarak onu haberdar etmeyi düşündü. Bu işe, evet derlerse mesele hafif bir öfkeyle kapanırdı. Şaziye’nin annesine durum doğrudan söylenmedi, ağız yoklandı. Süleyman, Şaziye’ye sahip çıkarsa Molla ve ailesi ne düşünür diye soruldu.
Şaziye, hiç beklemediği bir şekilde annesinin desteğini yanında buldu. Anne, kızını hazırladı hatta biriktirdiği harçlığını da ona vererek komşu çocuğuyla gece yarısı çarşıya doğru yolladı.
***
Yıllar sonra Şaziye üç çocuğu ile babasının evine ziyarete geldiğinde, güzelliği ve tazeliğinden çok şeyler kaybetmiş olmasına rağmen, mutlu görünüyordu. Fakat burada kendini bir yabancı gibi hissetti. Haksız da sayılmazdı. Mahalle değişmişti. Bazıları ölmüş, bazıları evlenip gitmiş, mahalleye yabancı gelinler gelmişti. Birçok çocuğun adını bilmiyordu. Bu Mahalle, çocukluğunu içinde geçirdiği mahalle değildi; farklılaşmış, değişmişti.
Bu değişimin bir adı yoktu…
48
48 |