hastaneye yakın bir daire kiralayıp birkaç parça eşyayla oraya yerleşmişlerdi. Saime, sürekli çocuğun yanında kalıyor ara sıra eve çıkıp çamaşırlarını değişiyor, banyo yapıp hastaneye dönüyordu.
Babaanneyle dede, köydeki ineklerini satmış, şehre, çocukların başına gelmişlerdi. Baba, bazen bir günlüğüne Rize’ye gelip hemen İstanbul’a dönüyordu.
Kanserin suçlusu bulunmuştu: Çernobil. Zafer’in muhitinde herkes Çernobil’i konuşuyordu. Çernobil faciasından sonra bölgede kanser vakaları artmıştı. Ama resmî ağızlar, kanser vakalarında bir farklılık olmadığını, vakaların normal seyrinde devam ettiğini söylüyorlardı. Bu resmî beyanlara inanmayanlar çoktu.
Fazilet’e ilaç tedavisi yapılıyordu. İlaç aldığı zamanlarda daha kötü oluyor, ilaçların yan etkileri nedeniyle adeta şekil değiştiriyordu.
Fazilet’in siması değişmiş, saçları dökülmeye başlamıştı. Yavrucak hastanede yatmak istemiyordu. İstanbul’a gideli durumunda hiçbir iyileşme görülmemişti. Doktorlar tedavinin uzun süreceğini söylemiş, Allah’tan ümit kesilmez demişlerdi.
Herkes derin bir sessizlik ve keder içinde sonucu merak ediyordu. Çocuklar bu hastalığı hiç anmıyor, geçmiş olsun telefonlarına bile çıkmak istemiyorlardı. Fazilet’in babası Rize’deki dairelerinden birini satmış ve diğerini de satılığa çıkarmıştı. Gerçi geniş çevresi sayesinde paradan hiçbir sıkıntı çekmezdi ama o kızı için hiçbir fedakârlıktan çekinmek istemiyordu. En ufak bir eksiklik ya da ihmal nedeniyle küçük Fazilet ölürse iç dünyaları ve vicdanları kavrulur mahvolurdu.
55
55 |