28
kahveye girdi. Osman Efendioğlu kendisini bir türkü ile karşıladı. Halit Dayı (Bu da ne gibi!) biraz tereddüt geçirdi, durakladı ve
sonra söylenen türküye cevap verdi. Türküler peşpeşe sıralandı:
O. Efendioğlu: Elindeki çantayı niye taşırsın boşa
Halit Reyhan: Bırakalım çantayı eğer gitmişse hoşa
O. Efendioğlu: Dişlerun sağlam midur bakayımısun yaşa
Halit Reyhan: Yaşum pek geçmemiştur dişlerim geçer taşa
O. Efendioğlu: Saç sakalın ağardı benzersin kocabaşa
Halit Reyhan: Beni anlardı eğer bir tane alsan peşe
O. Efendioğlu: Eti zehirler seni sakın vurma her leşe
Halit Reyhan: Benum aklum tamamdur akıl vermem her işe
O. Efendioğlu: Kız taze adam koca dayanır mı güreşe
Halit Reyhan: Tecrübe edelum da diyeyim sağa bişe
ÇATALDERE KÖYÜNDEN
Çataldere köyünü ziyaretimizde edindiğimiz bilgilere göre bunlar, Güneysu’dan Şair Kamburoğlu’nu ve Salaha’dan da Tüylüoğlu’nu tanıyor ve bunlardan rivayette bulunuyorlar. Kaptanpaşa’ya uzak bu iki bölgeden olan şairlerle tanışıklıkları yayla komşuluğundan geliyor. Ayrıca bu şairlerin şöhreti oralara kadar ulaşmış. Çataldere de kadın şairler olduğunu da öğreniyoruz. Kahvede bulunanlar bize atma türküler rivayet ettiler, fakat ekserisi mühtehcen.
Salim Yıldırım Çataldereli bir şair. 1895 doğumlu, 90 yaşlarında ölmüş. 1956 yılında ölen Zekiye ile yolda karşılaşır. Zekiye’nin sırtında odun yükü var.
Salim: Bir şey isterdum senden
Yüzüm tutmaz demağa
Zekiye: Ben alışık değilim
Rast gelene vermağa
Salim: Kendun yalvaracaksun
Bir geçelum yırmağa
30 |